ADNAN BİNYAZAR : EĞİTİMCİ, FİLOZOF
I
1976 yılının bir yarıyıl dinlencesinde, arkadaşım Mustafa Kaya ile birlikte Ürgüp’ten yola çıktık, vardık Ankara’ya. Kitabevlerini gezmeğe başladık. Nevşehir’de, Ürgüp’te bulamadığımız kitapları aldık. Çantalarımız giderek ağırlaştı. Nerdeyse kulpları kopacak. Sevinçle taşıyoruz yine de. Bu kitapları tadına vara vara okuyacağız dönüşte. Zafer Yer altı Çarşısı’na uğradık. Toplum Kitabevi’nin vitrinine bir göz attık. Sonra içeri girdik. Burası Remzi İnanç’ın yeri. Baktık, Ahmed Arif de orada. Hemşehriler toplanmış; yarenlik ediyorlar. Hasretinden Prangalar Eskittim’in ozanını görüp de tanımamak olur mu? Selam verdik. Karşılığı gelmedi.
İnanç, Yedeksubay Öğretmen olarak, sanırım ,1961’de Nevşehir’in Avcılar (sonradan Göreme yapıldı adı ) köyünde öğretmenlik yaptığından, yöremizde bilinen bir ad idi. Nasuh Bilgen, Selahaddin Davarcı gibi başarılı öğretmenler onu iyi tanıyorlardı.
Bir kişi daha vardı orada… Belleğim beni yanıltmıyordu. Tanıdım Binyazar’ı. O sırada Gazi Eğitim Enstitüsü’nde Öğretmen. Milliyet Sanat Dergisi’nde, Varlık yıllıklarında resmini görmüştüm, biliyordum. Yazılarını okuyordum. Emin Özdemir Bey ile birlikte yazdıkları, kendisi küçük , ama içi dopdolu, Varlık yayını Yazmak Sanatı Kompozisyon adlı kitap, elimden düşmüyordu. Daha önce karşılaşmamıştık. Ağıt Toplumu adlı kitabının arka kapağında da gençlik resmi vardı.
Gözgöze geldik.
“Siz, Adnan Binyazar’sınız! Saygılar öğretmenim,” dedim. Eline aldığı bir kitaba göz atıyordu.
Bana döndü. Esmer yüzü aydınlandı, güzel iri gözleri ışıldadı bir gülümsemeyle...
Elini uzattı. Tanıştık böylece.
“ Biz Ürgüp Lisesi’nde öğretmeniz. Yazılarınızı okuyoruz; yararlanıyoruz .“ dedim. Yanıt vermedi. Gülümsedi. Birden içim ısındı.
O zaman sevdim Binyazar öğretmeni.
Mustafa Kaya arkadaşım, İnanç’a sordu:
“ Ahmed Arif’in ikinci şiir kitabının çıktığını mı okuduk bir yerde? Faşizmin Ayak Sesleri miydi adı ?“ Konuşmasında belirsizlik, kuşku vardı Kaya’nın.
İnanç gülümsedi. Ahmed Arif’i işaret etti.
“Şairi burada. Kendisine sorun !” dedi.
Ahmed Arif hiç yüzümüze bakmıyordu. Yine aynı şekilde, gözleri başka yerde, konuştu.
“ O kitap Arif Damar’ındır,”dedi. “Hocalar, siz nasıl olur da beni öyle bir adamla karşılaştırırsınız, adlarımızı karıştırırsınız? “ dedi. Öfkeliydi sesi.
Küçük kitapçı dükkanında buz gibi bir hava esti. Sinek uçsa kanat sesi duyulurdu.
Biz utandık. Üzüldük de. Sesimiz çıkmadı. Yanıt vermedik. Binyazar Öğretmenim de suskundu.
Bir Ankara yolculuğu böyle geçti.
Çantalarımız kitap dolu, çocuklarımıza,hanımlarımıza aldığımız armağanlarla döndük Ürgüp’e.
……………………………………..