DÜNYA LİDERLİĞİ Mİ, İSLAM’LA SAVAŞ MI?

Dünya tarihi incelendiğinde görülecektir ki,yönetim usul ve esasları farklı olsa da etken/yöneten ve edilgen/yönetilen olmak üzere iki kesim vardır. Etken kesim adaletli olduğundadünyada huzur, adaletten ayrıldığındaise huzursuzluk vardır.

I. ve II. Dünya savaşından sonra galiplerin yönettiği dünya, onların kurduğu sisteme göre yönetilmeye başladı. Yeni sisteme göre -deyim yerindeyse- dünyanın yönetimini uhdelerine alan ABD, Rusya, Çin, Fransa, İngiltere’den oluşan Birleşmiş Milletler (BM), onunşemsiyesi altındaki kuruluşlarla da tüm dünyayı kontrol etmektedirler. Olacakların “kabulü”, olmayacakların “reddi” bu ülkeler tarafından verilmekte.

Öncelerialtı Batılı devletinAvrupa Ekonomik Topluluğu (AET), daha sonra ülke sayısını yirmi sekizeçıkarıp ismini de Avrupa Birliği (AB)olarak değiştirdikleri başka bir birlik kurdular. Anlayacağınız “altakke ver külah” kendilerince dünyaya -güya- nizam veriyorlar!

Dünyaya nizam vermeye çalışan batılılar,kanlı dünya savaşlarından sonra -göreceli de olsa- dünyayı iki kutba dönüştürdüler, “NATO”sağ,“VARŞOVA”sol.

Bir de bu paktlara dâhil olmayan Çin, Hindistan gibi devletlerin başını çektiği “bağlantısızlar” bloku var.Her ne kadar üvey evlat muamelesi görse de Türkiye NATO blokunda yer almaktadır.

Bu kuruluş ve paktlar, kendinden olanlara gerekli imtiyazısağlarken, kendinden olmayanları daötekileştirdikçe ötekileştirmektedirler.

Bütün bu oluşumların bir tek hedefi var: Her hâlükârda Hıristiyanların hak ve hukukunu korumak, başta Müslümanlar olmak üzere Hristiyan olmayanları da kendilerine kul-köle yapmak.

Dünya sistemi bu anlayışa göre kurgulansa da menfaat çatışması tüm bu düşünceleri örseledi. Menfaat kavgasından dolayı yer yer birbirleriyle dalaştılar.

Güçlüler açgözlülüklerinden dolayı oburlaştıkça oburlaşırken, tahkir ettikleri milletler ise kendine yapılanları sinelerine çekmiş gözükerek te yapılanları/yapılmakta olanları unutmadı...

Kendine yapılanları unutmayanlardan Çin ve Türkiye başta olmak üzere bazı ülkeler kendine gelmeye başladıkça dünyanın dengesi değişmeye başladı.

Bilindiği üzere 1990’lı yıllardaSovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği(SSCB)’nin dağılmasıylaVARŞOVA paktı ortadan kalktı. Dünya tek kutuplu hale geldi;Amerika Birleşik Devletleri.

Bir türlü gözü doymayan ABD, sağa-sola sataşarak dünyayı dizayn etmeyeçalışmakta. İşi ‘ben ne dersem onu yapacaksın, ben ne üretirsem onu alacaksın,benim istemediğimi istemediklerimden almayacaksın!’anlayışına getirdi. (S400 örneğinde olduğu gibi) İstediğini yapmayanlara da adeta savaş açtı. Hedef tahtasına da Müslüman ülkeleri koydu. (Irak, Libya, Suriye, Yemen, Afganistan vs.)

Müslümanlarla savaşın ne getirip-götürdüğünü zamanla öğrenecek olan Amerika, şimdiden mazlum insanlar nezdinde ciddi irtifa kaybetti. Bunun farkına varan ABD, toparlanmaya çalışsa da fazla başarı şansı yok gibi gözüküyor…

Amerika’da son yıllarda başta ırk üzerinden olmak üzere ciddi çalkantı yaşamakta…

HEMEN HER ALANDA ÖNLENEMEYEN YÜKSELİŞİYLE ÇİN

ABD bunun gibi gailelerle uğraşırken, boğuşurken Çin alttan alta, inceden inceye önce ülkesinde istikrarı sağladı. Diğer taraftan Afrika’da tarım, gelişmiş ülkelerde ise teknolojik yatırımlarıyla dikkat çekmeye başladı.

Ürettikleri mamullerden dolayı hemen tüm dünyada önceleri“Çin malı” tabiriyle tahfif edilmeye başlandı. Bu yaftalama Çin’i zayıflatmadığı gibi daha da güçlendirdi. Bir müddet sonra dünyanın cazibe merkezi haline geldi.

İş gücü ve yatırım maliyetinin ucuzluğundan olacak ki, ABD’li firmalardâhilolmak üzere uluslararası dev firmalar yatırılmalarının bir kısmını bu ülkeye kaydırmaya başladı. Böylece Çin’in önlenemez yükselişi başlamış oldu...Artık seçilen her Amerikan başkanı önce Çin’i hedef tahtasına koyup propagandasını ona göre geliştirmektedir.

Çin’i tercih etmeyi gerektiren bir durum yoksa da müstekbir ABD’den dolayı insanlar sempatiyle bakmaktadır.

ARA SÖZTatar Müslümanlarından Abdürreşid İbrahim 1909’lu yıllarda gittiği Çin’den şöyle bir hatıra anlatır.

Çin’de değişik kesimden farklı insanlarla konuştum. Hükümet yetkilileri dâhil hemen tüm Çinliler Batı’dan çok korkuyorlar…

Konuştuğu Çinli; “Hiçbir tarih intikamsız kalmaz” dedikten sonra Rusların bizi Amur Nehri’ne döktüklerinde bir tane Batılı çıkıp da ne yapıyorsunuz demedi. Demedikleri bir tarafa ‘ceset avcılığı’ yaptılar.

Medeni (!) Batılılar gelerek, boğulan veya boğulmakta olan Çinlileri dışarı çıkarıp üzerindeki kıymetli eşyaları alıp, geri suya attılar…

“Avrupa (Batı) insaniyetten bahseder, vahşet işler. İnsaniyet ile Batılılar arasında herhangi bir münasebet yoktur.” Ama Çin’de kendilerinden bir tane misyoner ölse kıyameti koparırlar. Yapmadıklarını bırakmazlar. Hatta misyoner veya ecnebi subaylar Çinlilerin saçını bazen de başını milletin içinde keserler. Bir defasında bir ecnebi subayı, birinin başını kılıcıyla kesti. Niçin kestiniz diye sorulduğunda “kılıcımı denedim” demiştir…

Batılılar bizi on beş yıl rahat bıraksalar kendi kendimize yeteriz ve idare ederiz. Biz sulh ve barış zamanlarında her şeyden fazla iktisata riayet ederiz. Kendi silahlarımızı imal edecek kadar fırsatımız olsa gerisi gelir.

‘Bu kendi elinizde değil mi?’ Diye sordum.

“Batılı siyasetçiler doğululara fırsat kazandırmamak için fitnenin devamına her zaman bir bahane buluyor…”

(Âlem-i İslam/ S.246)

Gerek siyaseten gerek iktisaden dünyayı kontrol etmeye çalışan ABD, gelişmelerin farkına vardı,vardı varmasına ama‘tavşan yamaca geçti’ galiba…

‘Tosya’ya pirince giderken evdeki bulgurdan olma’ diye bir söz vardır. Bu sözden mülhem ABD, evdeki bulgurdan olacak gibi gözüküyor…

Müslümanlarla/İslam’la savaşı tercih eden Amerika, kıtanın gerçek sahipleri olan Kızılderilileri yok etmeye çalıştılar. Afrika’dan getirip köleleştirdikleri insanlarhak aramaya başladılar. Anlayacağınız ABD her geçen gün kan kaybediyor.

Bu gidişle yanlış tercihte bulunan ABD, er veya genç kaybetmeye mahkûm gözükürken,buna mukabil Çin’in önlenemeyen yükselişi sürüyor. Çin şimdiden dünyanın bir numaralı ekonomisi durumuna geldi bile…

Ahmet BELADA