Isparta’nın, Hakkı Bey’in Türkçemizin Söz Varlığına Katkısı

İstanbul Hukuk Mektebi mezunu ve Türk Derneği’nin kurucularından gazeteci Ispartalı Hakkı Bey 1869-1923 yılları arasında yaşamış. İkinci Meşrutiyet’ten sonra Meclis’te Isparta Mebusu olarak görev yapmış. Türkçemizin özleşmesi için örnek çalışmalar yapmış. ‘’İstanbul’ da çıkan Türk Yurdu dergisinde Onun o vakit çıkacağı bildirilen kitabının bazı parçaları yayınlanmıştı. Ben o zamanlar bir öğrenci idim. Türk Yurdu’na abone olmuştum. Gençliğimizi doyuran bir dergi idi Türk Yurdu. İşte Ispartalı Hakkı’nın Anadolu’yu yansıtan bu saf, güzel Türkçe ile yazılmış yazılarını büyük bir içtenlikle okumuştum. Bugün hala Köyümden Geliyorum’un bende bıraktığı etkiden kurtulmuş değilim.’’

OrdProfDr Şevket Aziz Kansu , yazarımızı ve kitabını böyle tanıtıyor. Gezi-röportaj türü yazılarıyla Türkçemizin sadeleşmesine katkı sağlamış Hakkı Bey.

Türk Yurdu Dergisi, Hakkı Bey’in ‘’Köyümden Geliyorum’’ başlıklı yazılarının okurlara ulaşacağı müjdesini veriyor. ‘’Anadolu’ya Dair’’ başlıklı yazısından bir bölüm okuyalım : ‘’Türk Yurdu’nun çıktığı günden beri, memleketin asıl gövdesi olan Anadolu’ya en çok ehemmiyet verdiğini karilerimiz elbette bilirler. Anadolu anamızdır. Onun altın başaklı memelerinden hayat emeriz. Memleketimizin yabancı illerle alışveriş etmesi zorlaştıktan sonra bu hakikati daha iyi anladık. Dün payitahtı en ziyade Anadolu’nun evladı korudu; bugün payitahtı yine Anadolu’nun kadın erkek rençberleri doyuruyor. Eskiden kalma bir ‘’velinimet’’ tabiri vardır. O tabiri tam yerinde olarak Anadolumuz için kullanabiliriz : Anadolu velinimetimizdir.’’

‘’Köyümden Geliyorum’’ Anadolu’nun bazı yaralarını gösteriyor. Anadolumuzu düşünmeye sevk ediyor. Aynı zamanda sade, pürüzsüz ve temiz bir Türkçe ile yazılmış edebi eserlerdendir. Ümit ediyoruz ki karilerimiz Köyümden Geliyorum’u okurken hem düşünüp faide alacaklar, hem edebi bir zevk duyacaklardır.’’

Hakkı Bey gül diyarı Isparta Vilayeti mebusudur. Türk Yurdu Dergisi başyazarı , mebuslar hakkında şöyle yazıyor : ‘’ Anadolu’nun ahvaline en çok göz kulak olması, dertlerine deva bulmaya çalışması iktiza eden kimseler, hiç şüphe yok ki Osmanlı Meclis-i Mebusan’na Anadolu’nun seçip gönderdiği mebus bey ve efendileridir. Bunlar halka doğru gitmekle muvazzaf ve mükelleftirler, çünkü kuvvet ve ehemmiyetlerini halktan alıyorlar. Mebusların tatil zamanlarında kendi intihap dairelerinde dolaşmaları, müntehipleri ile daima temasta bulunmaları, mebusanlı memleketlerin hepsinde bir itiyat ve anane olmuştur. Bizde de vazife hissine bigane olmayan mebuslar, bu vazifelerinin ifasında tekasül göstermezler. Hatta bazıları daire-i intihabiyelerinde dolaşırken gördüklerinden daha geniş dairede müstefit olmalarını temin için – diğer memleketlerde olduğu gibi – makaleler yazarlar, musahabeler verirler. Öteden beri Türklüğe, Türkçeciliğe hizmetini takdir ve tebcil etmekte olduğumuz ‘’Türk Yurdu’’nun en eşli dostlarından Isparta Mebus-u Muhteremi Hakkı Beyefendi, vazifesini iyi bilen ve iyi yapan mebuslardan biridir.’’

……………………….

Hakkı Bey, Türk Yurdu Dergisi’nin 1916 yılı içinde çıkan 10. Cildinin 4, 5, 6, 7, 9, 10. Sayılarında çıkan gezi – röportaj yazılarında o döneme göre sade bir dil kullanmıştır. Türkçemizin özleşmesi için çaba gösteren bir hukukçu, gazeteci için bu, olağandır. Dili şiirli, destansıdır. Çocukluğunun geçtiği yerleri gezerken duygulanır; ağıta dönüşür yazısı.

Biz burada Hakkı Bey’in kullandığı, belki bugün unutulmuş sözleri sıralamak istiyoruz. Çağımızın yazarları şiirlerinde, öykülerinde kullanırlarsa bunları, yeniden canlanacaktır onlar.

Bu taramayı yaparken kitaba uyduk, harf sırasını gözetmedik.

…………………..

Kamaşmak – göz kamaşması.

Oğunma , uğunma – öne arkaya sallana sallana ağlama, ağıt yakma.

Ufanma – küçülme, bölünme, parçalanma.

Yudunmak – yutkunmak.

Tomur – domur, gonca halinde gül.

Oğunuk- uğunmuş.

Düşüngen – düşünceli, dalgın, efkarlı.

Yayak – yayan, piyade, yayan yapıldak.

Tengirek – ip eğirmeye yarayan, haç biçimli kirman, kermen.

Yebap- ören, yıkıntı.

Akıtma, tepereme, tepit – küçük ekmek türleri.

Kılık – palamutun öğütülmesiyle olan un ve yapılan ekmek.

Kerelti, gerelti – perde.

Çırlangıç – irice ağustos böceği.

Badılcan – patlıcan.

Sallak, allak bullak – şaşırmış, şaşkın.

Kıramık - dikenli, inberbas denen ağaç.

İllik – şenlik.

Çaparız – karmaşık, zor.

Alarga – geniş alan, bolca yer.

Utangan – utangaç.

Tavsamak – işin hafiflemesi, önemini yitirmesi.

Soluk – pekmez kaynatma öncesi üzüm şırasının bekletildiği yer.

Civelek – deve yavrusu.

Göşek – yeni doğmuş deve yavrusu.

Taylak – iki yaşına kadar deve yavrusu.

Torum – yük vuruluncaya değin deve yavrusu.

Belenlemek – çocuğun uurken birden sıçrayıp bağırması.

Uzunduruk, uzundurukça – boyu uzunca.

Darca – eni dar olan.

Asmanın ağaca ağdırılması – üzüm çubuğunun tazeyken ağaca sardırma işi.

Kiraz kızarımı – kirazın olgunlaşması.

Üzüm alacası – üzümün kararmağa başlaması.

Ceviz, kestane silkimi – kabuklu meyvelerin indirilmesi, derlenip toplanması.

Ölet – salgın, ölüm. Kefen yılı.

Kala – bir tür gelincik.ince kabuklu cevizin içini oyarak yer.

Söhbet – eş dost arasında sıra ziyafetlerinde yazın yapılan söyleşi, yarenlik.

Gezek – eş dost arasında sıra ziyafetlerinde kışın yapılan söyleşi, yarenlik.

Şamşak, çamçak – ağaç maşrapa.

………………………………

Kansu Ş.A. 1971. Ispartalı Hakkı. Köyümden Geliyorum. TDK yay. 60 sayfa. Ankara