Ne dediğini bilmiyor.
Bir bakıyorsun ülke lehinde konuşuyor, bir bakıyorsun aleyhinde.
Tam dost sandığın anda düşman, düşman diye düşündüğün anda da dost olduğunu görüyor, şaşırıyorsun.
İnsanın böyle olmasına imkân var mı? Elbette yok fakat o böyle biri.
Analiz etmeye çalışıyor, niçin böyle olduğunu merak edip araştırmak istiyorsun. Başlıyorsun incelemeye fakat karşındaki sabit değil.
Gün boyunca farklı karakterlere girip çıkıyor. Bir öyle bir böyle. Tam sağcı diye düşünürken sol fikirlerle karşılaşıyor, tamam demek ki ‘solcu’ imiş derken, kulakların işittiği ‘sağ’ söylemlere şaşırıp kalıyorsun.
Yani analizi de imkânsız, takibi de.
Ne yapmak gerekir?
Bu işin içinden nasıl çıkılması gerekir diye düşüncelere dalıyorsun, aldın mı başına belayı şimdi.
Yılmak yok, yıkılmak yok, yola devam diyerek tekrar denemelere başlıyor, sorular soruyor, onu görmek istediğin duruma göre sorularla yokluyor, yokluyor, sonuç elde ederim diye ümitleniyor fakat sonunu getiremiyor, ümidin tuzla buz olup gidiyor.
Kim bu adam? Kendi kendine yüzlerce defa soruyorsun. 70’li yıllarda olsan bu sorunun cevabı basit diye düşünüyorsun. Böyle biri için, o yıllarda yapıştırılacak tek etiket vardı, o da ‘mit ajanlığı.’ Artık öyle bir durum da yok, bu seçenekte geçerli değil.
Dindarlık yönünü yokluyorsun, aman Allah’ım, aman Allah’ım! Bu ne bilgi, bu ne sezgi, bu nasıl bir bakış açısı, yok artık der, küçük dilini yutarsın.
Adam dindarın da bir numarası, her şeyden haberi var, her şeyi biliyor, her şeyi analiz etmiş, takır takır anlatıyor.
Tamam, artık sorun çözüldü derken tekrar başlıyor farklı konuşmaya, biraz önce dindar saydığını ara ki bulasın! O gitti farklı biri geldi. Al sana bir materyalist, sosyalist, hümanist, Darvinist vs. yok yok, mahalle bakkalı, ne ararsan buluyorsun. Yeter ki ara, bulamadığın olmaz.
İnsan neden her kılığa girmek ister?
Belli değil mi? Okumayan, araştırmayan, gezmeyen, gündüz oyun ile gece TV dizileri ile meşgul olan, hayatın amacını çözememiş olan insan, kılıktan kılığa girmez de ne yapar?
O yaşamak için bu çözümü bulmuş, bu yolu seçmiş.
Başka şans verilmemiş. Ya bu deve güdülecek, ya bu diyardan gidilecek, denmiş.
O da kendi yöntemlerine göre deveyi gütmeyi yeğlemiş…