KORKA KORKA YAŞAMAK
Dr Ceyhun Atuf Kansu ile başlayalım yazımıza
Toprak beyliğinden toprak kardeşliğine,
Sakallara, muskalara tapıyorsunuz,
Korkuyorsunuz !
Ne de çok korkuyorsunuz, büyümüş gözleriniz,
Isıtacağım gözlerinizi ellerimde,
Güneşe bakacaksınız , korkusuz.
Öncüler ileteceğim dağlarınıza,
Öncüler ellerinde ışık,
Korku mağaralarından çıkaran hepinizi.
Kaldıracaksınız başlarınızı,
İlk kez görmeye gökyüzünü,
Doyasıya bakmak hakkınız.
‘’ Veli ’yi gönderdim. Çok param gitti amma, çocuğun istikbalini kurtardım. Hacı oldu. Bi de İbrahim ’i gönderebilseydim. Gözüm açık gitmezdim öbür dünyaya.’’
İki büklüm…Baston kullanıyor. Zor konuşuyor…Tıkanıyor…Titriyor, ayakta zor duruyor.
Adı Harun olsun. 1962’de ilk gidenlerden…İyi para sahibi oldu. Tutumluydu. Köyünden götürdüğü bulguru, ağbaklayı yedi, Alamanın çöreğine bakmadı. Çivi gibiydi çaksan yere girecek. Yürürken yerleri titretirdi. Boy bos, gösterişli. Ona bakan ‘’ maşallah ‘’ demeden edemezdi.
Sayrılık belirtileri başlayanda önemsemedi. Uyarıları dinlemedi. ‘’Allahın dediği olur.’’ Emekli oldu, köyünde herkesin imrendiği bir ev yaptırdı. Ev değil; malikane, köşk. Emekli ikramiyesi, aylığı…İlin valisinin, ilçenin kaymakamının, lisenin müdürünün, sarrafın, banka müdürlerinin o kadar geliri yok. Yüksek fırınların yorduğu, bitirdiği iç organları, köyünün kuru, güneşli, temiz eserli havasında da iyileşmedi, durumu gittikçe kötüleşti. Ülkemizdeki hekime, yazdığı ilaca, eczanenin verdiği dermana güvenmiyor. Evinde faks var; Almanya’ya bildiriyor, paketler geliyor ardarda; yararını göremiyor. Aile bireylerinin gözü yaşlı. Ona herkes ‘’gidici’’ diyor artık.
Güzel evinin balkonundan şimdi yıkık olan eski evlerinin olduğu mahalleyi seyrediyor. 1962’de anası, babası, ablası, ağabeyleri hayattaydılar. Gitmesini istemediler. Israr etti, gitti, çalıştı. Servet sahibi oldu . Eski evlerine komşu, yarısı mağara evde yaşayan Ali Osman sapasağlam daha. Aynı yaştalar. Yoksul bir yaşam sürdürdü, ama sayrı düşmedi o. Arada sırada bir iç hesaplaşmada tühsünüyor, pişmanlık duyuyor gurbetçi Harun : ‘’ Keşke bu gurbet, zalım gurbet hiç olmasaydı. Anamız babamız sağken hep birlikte yaşasaydık. Varsın yarı tok, yarı aç olsun. Bin kerre daha iyiymiş yaban ellerinin parasıyla yaşanan hayattan.’’ Yaşaran gözlerini siliyor avuç içiyle, aile bireylerine göstermek istemiyor.
Öyle korkuyor ki, evladına karşı görevini yerine getirememiş bir babanın günahlarıyla gitmek istemiyor öte aleme.
Her fırsatta da söylüyor bunu. Fakat İsmail pek önemsemiyor hacı olmayı. ‘’ Abim hacı oldu da ne değişti! ‘’ diyor. Fazla konuşmuyor. Günah sayıyor, gıybet biliyor.
Fransız deneme yazarı Montaigne diyor ki : ‘’ İyi bir doğa uzmanı değilim, dedikleri gibi. Korkunun bizi hangi yollardan etkilediğini bilmem; ama pek garip bir tutku olduğu da su götürmez. Hekimlerin dediğine göre, ondan tez aklımızı başımızdan alan bir tutku yoktur. Gerçekte, korkudan aklını yitiren çok adamlar görmüşümdür. En sağlam kişilerin korku süresince inanılmaz şaşkınlık hallerine düştükleri görülür. Bilgisiz halkı , korkudan atalarını mezardan çıkarmış, kefenlere sarılı dolaşır görenleri, cinlerin perilerin saldırısına uğrayıp çarpılanları bir yana bırakıyorum; meslekleri gereği korkmamaları gereken nice askerlerin bir koyun sürüsünü, zırhlar kuşanmış bir alay ; sazları, kamışları, mızraklı akıncılar; dostları, düşman ; beyaz haçı kızıl haç sandıkları az mı görülmüştür ?
Mallarını yitirmek, sürülmek, köle olmak korkusuna kapılanlar, yemelerinden, içmelerinden, uykularından olup sürekli bir telaş içinde yaşarlar. Oysa fakirler, haydutlar, köleler çoğu zamann daha keyifli yaşarlar. ‘’
………………….
Eğitimci yazarımız Binyazar Öğretmenim de diyor ki : ‘’Korku, beyne önce sözel bağlamda yerleşir, giderek somutlaşıp saplantıya dönüşür Kavramların beyne nasıl yerleştiğini bilemeyiz, ama onun kişiliğimizdeki yansımalarını her an yaşarız.
Korkunun , sonradan öğrenildiği biliniyor. Çocuk, elini dokundurup irkildikten sonra ateşin korku nesnesi olduğunu kavrar. Büyüdükçe, başta yakın çevresi, toplumsal dengesizliğin ona öğretmediği korku kalmaz.
Korku, korkuttuğuyla kalmaz, en başta insanı ruhsal ezikliğe uğratır. Korkulacak işler yapmadığını bilse de, kendini içinin tutsağı kılarak eylemsizleşir. Güvensizliğin özünde yatan budur.
Korku, erksel baskıların doğurduğu iç volkandır; korkuyla sarsılan yürek patlamaya görsün, deniz diplerinden püsküren İzlanda’daki volkan gibi, yer gök kapkara külden görünmez olur. Öyle kara bir kül ki, gökte uçan kuşun kanadını çürütür, uçakları havaalanlarında hurda metale döndürür.’’
Yine Dr Kansu’ya dönelim.
Her kişi mutlu, her kişi özgür,
Tek kişi tutsak, tek kişi mutsuz,
Ulus mutsuz ! Ulus özgür.
………………………………
11 Mayıs 2023. İstanbul