İlköğretim denetmeni beldenin ilkokulunu denetlemek için gelmiş. Aşıklı Dağı yetmez ; koca Oylu Dağı'nı ben yarattım diyor sanki. Havası yerinde. Daha 5 yıl önce kendisinin de bu okuldaki öğretmenler düzeyinde olduğunu unutmuş görünüyor. Ne bir selam veriyor, ne de verilen selamı alıyor. Yüzünden düşen bin parça. Sirkeli, kekremsi bakışlı ,tiksinç bir çehre.
Öğretmenler gergin, sinirli bir bekleyiş.
Birden bağırmağa başlıyor bay denetmen: '' Sabah hanımla kavga ettim, küs çıktım evden, acısını sizden çıkartırım haa !''
............................................
Göre Çayı koyağında öyle bir zemheri yeli esiyor ki...
Daha 12, 13 yaşındaki çocuklar bir adım atıyorlar, yel onları yarım adım geriye itiyor. Üşüyorlar. Biraz sonra Kızılırmak üzerinden koyu boyaklı bulutlardan sulusepken kar düşmeğe başlıyor. Okul şapkaları sayesinde başları ıslanmıyor ama, göğüsleri, dizleri yamyaş oluyor. Değiştirme olanağı yok pantolonlarını, gün boyunca ıslak ıslak duracaklar, derslerini öyle izleyecekler. Lastik çizmenin içindeki ayakları sanki donmuş gibi. Eldivensiz eller duyarsız; çanta taşıyıp taşımadıklarını bile duyumsamıyorlar.
Üşümüşler...Üşümüşler...
Fazla değil, 8 dakika gecikmeyle okula ulaşıp sınıflarına dağılıyorlar. Gecikme 10 dakika bile değil. Derslikte soba var, odunlar çıtır çıtır yanıyor, tatlı bir reçine kokusu yayılıyor havaya. Evleri pek yakın iki öğrenci sobanın yakınında ısınıyorlar. Belli ki, öğretmenin izniyle gelmişler oraya. Ders veren öğretmen ilkokuldan gelmiş. Küçümseyerek bakıyor köyden gelen çocuklara, sonra derslikteki öğrencilere dönüp, gülerek konuşuyor:
'' Ne dersiniz, geç kalanları sözlü sınava alalım mı ?''
Kentli öğrenciler zalım. Onay veriyorlar.
'' Al eline tebeşiri bakalım.''
Alsın da, parmakları soğuktan kütleşmiş. Tebeşiri almağa çalışırken düşürüyor. Öğrenciler gülüşüyor. Öğretmen sinirli. Elinde metal bir cetvel var.
'' Aç ellerini!'' diye bağırıyor. Parmak uçlarına vuruyor özellikle. Çat çat çat...
Köylü öğrencinin gözlerinden yaş akıyor. Arkadaşlarına göstermemeğe çalışıyor, ama, ağlıyor.
'' Geç yerine!'' diyor ekşimiş suratıyla,'' Sen de adam olacaksın da memleket senden istifade edecek. Daha tebeşir tutamıyorsun be !''
Öğrenciler gülüyor. Onlar güldükçe öğretmen daha bir seviniyor, fakat ciddiyetini koruyor.Köylü öğrencinin gözü sobada. Ah şimdi zil çalsa da sobanın başında bir ısınsa, ıslak dizlerini pantolonunun, bir kurutsa...
Öğretmen başka kimseyi sözlü sınava kaldırmıyor. Pencereden dışarıyı, yağan karı seyrediyor...
........................................
Gürültü yapanları sınıf mümessili tahtaya yazmış. Adlarını yazmağa ernmiş, numaraları var.
Öğretmen sınıfa giriyor. Bıkık, yorgun, ezgin, bezgin...Mümessil kaş göz işaretiyle hocanın tahtara bakmasını istiyor. Derslikte 40 öğrenci var. Tahtada numarası yazılmış öğrenci sayısı ancak 12. Öğretmen sınıf defterini imzalıyor. Ne denli yavaş devinirse o denli iyi. Zaman geçsin de. Anlatacağı ne var ki !
Mümessil : '' Hocam, bu sıpalar çok gürültü yaptılar,'' diyor.
Öğretmen bakıyor yazı tahtasına . '' Numarası yazılı olanlar çıksın,'' diyor.
Sıralarından kalkıp tahtada yanyana sıralanıyor öğrenciller. İçlerinde ergenliğe doğru yol alanlar da var, çocukluktan çıkamamış olanlar da.
İriyarı bir öğrenci dikleniyor.
'' Hocam,'' diyor karcımış bir ses tınısıyla,'' Mümessil beni kıskanıyor da o yüzden numaramı yazdı tahtaya.''
Öğretmen pek sinirli: '' Sus lan ukala herif,sen kimsin ki sınıf başkanı seni kıskansın!''
'' Tek ayak üstünde on dakika durun bakalım,'' diyor sonra da.
Zaman geçiyor. İşlenecek konular var da, öğretmenin umurunda mı!
'' Oturun yerinize,'' diyor. '' Şimdi herkes yanındaki arkadaşına bir tokat atacak.''
Bir şamata, bir tantana, bir gürültü, bir kahkaha tufanı...Oyun öğrencinin sevdiği türden.
'' Takip ediyorum haa!'' diyor,'' Yalancıktan değil hakiki şamar vuracaksınız,''
Sıraların arasında dolaşıyor. Arkadaşına acıyıp okşarcasına tokat atana girişiyor sille tokat. Çocuk psikolojisini iyi öğrenmiş bu öğretmenler. Ders süresini iyi, verimli değerlendiriyorlar.
.....................................
İlköğretim denetmeni öğretmenlerin derslerini izliyor. Sorular soruyor, uyarılarını sıralıyor. Öğretmenler huzursuz, tedirgin. Aradan zaman geçiyor, denetmen kime ne yazmış yazanağında, okuyor öğretmenler... Bir hanım öğretmen için işte yazdığı : '' Kendini yetiştirmiş, süreyi verimli kullanıyor, Türkçesi fevkalade...''
Bir erkek öğretmen için yazdığı yazı : '' Kendini yetiştirmesi gerkiyor; Türkçesini yetersiz buldum, yaz tatilinde kursa katılmasını tavsiye ediyorum.''
Hanım öğretmen en son kitabı, öğretmen okulandaki son sınavda okumuştu, ondan sonra da bir daha kitapla, dergiyle, gazeteyle ilişkisi olmamıştı.
Erkek öğretmen sürekli yazıyor; sürdürümcü olduğu dil ve yazın dergileri var, şiirleri bir gazetede günbölük bir gezi yazısını renklendiriyor. Yalnız öykü, roman , şiir yazmakla kalmıyor, eğitimle ilgili ,toplumsal yapımızla ilgili araştırma yapıtlarını da okuyor...
İlköğretim denetmeni , yazanağını hangi duygularla yazdı acaba !
..........................................
İlkokul neyse de, ortaokul öğrencisi saçını büyütmeyi sever. Artık, gündeminde kızlarca beğenilmek vardır. Fakat neylersin okul kasketi giymek zorundasın. O sevimsiz serpuş da saçta iz bırakır, kafanın biçimsiz görünmesini yolaçar.
Her sabah okul önünde, avluda sıra olunur. Sınıf sınıf içeri alınır öğrenciler. Müdür ya da iki yardımcısı hazır ve nazır...Birisi, öğrenci kravat takmış mı, kitaplarının arasında Tommiks, Teksas, Kinova var mı, onu araştırır... Bir yardımcı da elinde saç kırkma aygıtıyla bekler. Saçı uzun olanları alnından tepeye, oradan enseye doğru ekin biçen biçerdöğerin ekenekte bıraktığı iz gibi o aygıtı çalıştırır. Herkes güler, alay eder. O öğrenci artık berbere gidip saçını kestirmekten başka bir yol bulamaz.
Bir önemli görevi daha var müdür yardımcılarının: Sigara içip içmediği öğrencinin. Cepte paket aranır. Paket yoksa cebin kırıntılarını yoklar, burnuna götürür koklar,sanki Şerlok Holms gibidir o anda.Öğrencinin parmakları da ipucu verebilir bu konuda. Sararma var mı?
Ne müdürün umurundadır ne de yardımcılarının, o öğrenciler nerede yaşamaktadır, sabah doğru dürüst bir kahvaltı yapabiliyorlar mı ? Kaç köy çocuğu öğlen yemeği yiyebiliyor, akşam yemeği kaç öğrencinin gündemindedir ! Yaşadıkları yerler! İt bağlasan it durmaz: at bağlasan at durmaz ; kimin umurunda ?
Ya eğitim ? Daha ona sıra gelmedi...Önemli olan vaziyeti kurtarmak...
............................................
Tarih dersine giren öğretmen anlatıyor:
‘’ Çocuklar, Mısır’da firavunlar vardı. Devleti idare eden o zalım adamlardan 11 tanesinin adı Ramses idi. Onlar haşa sümme haşa kendilerini Allah gibi görürlerdi ve halk onlara tapardı. Ne kadar günah, değil mi çocuklar! ‘’
O Ramsesler yüzünden kaç öğrenci tarihten soğudu. Kaç öğrenci sınavlarda başarısız olduğu için okulu bırakmak zorunda kaldı. Bunların hesabı yapılmış mıdır ?
Soruya bak! Kimin umurunda !
Okulumuzda tarih dersini vermek Parmaksız’ soyadını taşıyan ilkokul öğretmenlerinin inhisarındaydı. Muzaffer ve Mustafa… Tarık Bin Ziyad’ın Endülüs’ü fethini iyi bellettiler. Dört Halife Devrini de…Sınavlarda da öğrettiklerini istediler. Kaç öğrenci , kim bilir, başarısız olunca okulundan ayrılmak zorunda kalmıştır. Fakat o kendilerine pek güvenen hocalar hiçbir derste İstiklal Harbimizden tek cümleyle sözetmediler. Sıra gelmedi. Devir DP devriydi ve İstiklal Harbi’ni anlatmak demek Gazi Kemal Paşa ile birlikte İsmet Paşa’yı da dile getirmek demekti. Oysa Maarif Vekaleti ‘’ Görülen Lüzum Üzerine’’ diyerek İsmet Paşa’yı öğen öğretmenleri yalnız il içinde değil, il dışına da sürgüne gönderebiliyordu. Aydın öğretmen Ulus gibi muhalif bir gazeteyi bile okumaya çekiniyor, korkuyordu.
……………………………………