SIPA

Nevşehir Muhtelif Gayeli Ortaokul’un birinci sınıfında öğrenciyim.

Coğrafya dersimize Sabiha Teoman giriyor. Aşırı kilolu bir hanım... Kürsüde oturuyor; bize kitaptan parçalar okutuyor. Tahtaya çıkıp da, eline tebeşir alıp  bir şey yazdığı yok. Bıkık, ezgin, bezgin…

Bir harita çizse ya, bir açıklama yapsa ya; yok.

Tam ben bir parçayı okurken, dersliğin arkasından bir gürültü geldi.

Sabiha Hanım kalktı, arkaya doğru yürüdü.

Irmak boyu köylerinden Ömer’in kulağına asıldı, kaldırdı.

Bu arada da öbür eliyle şamarlar indiriyor.

Ömer debeleniyor.

Valla benim suçum yok Hocam ! İnanmazsanız sıpalara sorun. “

Büyük bir şaşkınlık…Sabiha Hanım bırakıyor kulak çekmeyi, tokatlamayı.

“ Kime soracağım kimeeee? Ne sıpası be? Sen ne diyorsun ?”

Ömer hala farkında değil ne dediğinin. Aynısını yineledi temize çıkmak için.

“ Valla dooru söylüyom. İsderseniz sıpalara sorun da bakın.”

Bütün sınıf kahkahalarla gülüyor bu diyaloga.

Sabiha Hanım , sınıf mümessili, çiftdikiş Mehmet’e dönüp soruyor.

“ Ne diyor bu be ? Kime soracakmışım, kimee ? “

Mehmet ( sonradan Nevşehir’in en ünlü egzoscusu oldu ) yanıtladı.

“ Hocam, Nevşeerde güccük çocuklara “sıpa” dinir.”

Ömer’i bırakmıştı. Şaşkınlığı sürüyordu  Coğrafya öğretmenimizin.

Döndü, kürsüye doğru yürüdü. Oturdu sandalyesine.

Bir süre kafasını sağa sola çevirdi.

O da gülmeğe başladı.