UZUNYAYLA'DA TİPİ VARDI
Yenişehir - Ofis Cumartesi Pazarı'nda gezip fotograf çekiyorum.
Birinin beni izlediği duygusuna kapıldım. Dönüp arkaya baktım. Yanılmamışım. 50 li yaşlarda kasketli, yanık yüzlü bir adam bana bakıyordu. Geldi, önüme geçti. Gözgöze geldik. Eğildi, elimi öpmeğe çalıştı. İzin vermedim. Kimdi; çıkaramadım.
'' Ağabey, siz o gün o otobüste olmasaydınız, ben şimdi yaşıyor olmayacaktım,'' dedi.
Bir hamle. Kucaklamak istediğini anladım. Kucaklaştık.
Belleğimi zorluyorum. Kim olabilir?
Filmi geriye sardım.
'' Adım Feridun. Hatırladın mı ağabey? Hani otobüste bana bir iftira atılmıştı ya...''
Şimdi oldu. Anımsadım.
Murat firmasının otobüsünde Ankara yolundayız. Kar kış kıyamet. Uzunyayla'nın ünlü tipisinin içindeyiz. Herkes korkuyor. Önde kar temizleme aracı yolu açıyor. Otobüs onun arkasına dokunacak kadar yakından pek yavaş ilerliyor. Belli ki, bizim arkamızda yol yine kapanıyor tipiden.
Tam o sırada çocuk-genç kız ,ham bir ses çığlık çığlığa bağırıyor.
'' Bu herif ayıp yerime dokaniii.''
Ağlıyor. Birden dışardaki tipi unutuluyor. Herkes ''herif''e bakıyor. Neden yapıyor bunu. Yirmili yaşlarda bir delikanlı. Başında tipik Elazığ kasketi.
Ayağa kalkıyor, şapkasını çıkarıyor. Esmer yüzünde ter damlaları.
'' Vallah yalandır. İftira atıyor yav. Ben neyliyem onun bilmem nesini? ''
Kızın yakını olmalı, yaşlıca bir adam ayağa kalkıyor, delikanlıya vurmağa hazır.
Otobüste herkes utanç içinde.
Sürücü tedirgin.
'' Yahu gardaşım, sende din, iman, ehlak yok mu? Nemahreme niye dokanırsın ?''
Arkadan bir genç gitti sürücünün yanına, dikkat çeken abartmalı devinimlerle, el kol işaretleriyle,
'' Ağabey,''dedi. ''Misaade it, iki çakayım şu şerefsiz, adi herife.''
Yanımda oturan genç Elazığlı bana doğru eğildi, fısıldadı.
'' Ben tanıyorum bu adamı, Garı satarak geçinir.''
Sürücü bıkkın, yorgun, şirketin adının böyle hoş olmayan bir işe karışmasından endişeli,
'' Git işine be adam,'' diyerek kovdu o dayak atma heveslisi genci.
Kıza dokunduğu iddia edilen delikanlı toparlandı, daha dikkatli savunma yapma gereği duymuştu.
'' Vallah dokunmadım yav. Goltuk fazla arkaya itilmiş... Tuttum biraz öne doğru gitsin dedim. Belki o anda elim deymiş olabilir. Kastım yoktur. Ben evli barklı, dininde diyanetinde bi adamım yav. Gagguşlara sorun! Herkes tanır beni Elaziz muhitinde. Harputlu Feridun’um ben .’'
Otobüste her kafadan bir ses çıkıyordu. Dışardaki tipi unutulmuştu.
Kızın yakını olduğu anlaşılan adam, sürücüye bağırdı:
'' Şüfer efendi oolum, bu adiyi hala otobosunda daşıyacan mı? İndirelim de gurtulalım.Ya deyilse ben zopalayacam, dayak atacaam bu şerefsize.''
Herkes başladı düşüncesini dillendirmeye.
'' Valla iyi olur. İbreti alem için. Aklı başına gelir. İnsin otobüsten ! ''
Ayağa kalktım.
'' Bir dakika beni dinler misiniz ?'' dedim. Sesim kırcı kırcı çıkıyordu. '' Otobüste yanlış anlamalar olabilir. Bu delikanlı bilerek yapmamıştır bunu; çocuk öyle sanmıştır. Hadi, otobüsten indirdiniz, peki dışarda tipi var. Kurda kuşa yem olursa bunun vebalini kim üstlenecek? Soğuktan donmasını mı istiyorsunuz ? Bunun da anası, babası, karısı, çocuğu, kardaşı vardır. Tipi boğar insanı. Bu sorumluluğu kim üstlenirse, buyursun, indirsin aşağıya.''
Konuşmam etkili olmuştu.
Otobüste sinek uçsa vızıltısı duyulurdu o anda.
O soğuk otobüste kan ter içinde kalmış delikanlı sessiz sessiz ağlamağa başladı. Bana minnettarlıkla baktı bir an. Gözleri kanlanmıştı. Derin, anlatılmaz bir mahcubiyet içinde başını omuzları arasına gömdü, hiç kimseye bakmağa cesaret edemeden öylece kaldı.
Bünyan'a doğru uyumuşum. Kayseri'ye ulaştık. Baktım, o delikanlı yerinde yoktu. Orada inmiş.
.......................
Bir çayevine girip oturduk.
Yeni baştan anlattı olayı. Ben onun 'masum' olduğuna inanmıştım.
'' Ağabey, sizin o otobüste olmanız hayatımın en hayırlı tesadüfü oldu. Şoför beni götürüp bir karakola teslim etseydi, mahkemeye verilseydim, sicilime işlenseydi ne hayatta kalabilirdim, ne devlet memuru olabilirdim. O tarihte askerliğimi yapmıştım. Karayolları İdaresi'nde tekniker olarak çalıştım. Diyarbakır'a gezmeğe geldim. Sizi hiç unutmadım. Simanız fotugraf kartı gibi beynime işlenmiş. Gerçi saç kalmamış başınızda, ama sizi yine de tanıdım. Tekrar ediyorum, hayatımı size borçluyum Hocam. Sizi bir ağabey kabul ettim.''
Ismarladığım çayı mutlulukla içti. Gözlerinin içi gülüyordu.
Harputlu bir Gagguş’un, Feridun'un öyküsüdür bu.
..................................................