Bahadır DEDEOĞLU 09.04.2017
 
Doğa cömerttir. Her isteyene istediğini verir. Ressamlar manzaralarından, sporcular temiz havasından ve zemininden, tarım yapanlar emeklerinin karşılığını cömertçe alırlar. Bu nimetler doğayı okuyabilenler için ise çok daha zengin hazineler taşımaktadır.

Eskiden bağlara giderdik. Çalışmalar çubukların gözlerinin açılmasıyla başlardı. Bağ filizleri alınınca şelekle evlere getirilir, komşu çocuklarıyla beraber çerezlik olarak yenirdi. Bahar ilerler, ağaçlarda gençleştirme çalışmaları başlardı. Kuruyan kısımların budanmasıyla da insanların yakacak odununu verirdi. Badem ve kayısı çağlaları gelmeden doğa yeme otlarının bazılarını vermeye başlardı. Henüz alıçlar olmadan bağlar sarmalık yapraklarını insanoğluna yetiştirirdi. Bu arada; Papatya, ada çayı, kekik çoktan çıkmıştı bile…

Sulanabilen özlerde ise durum daha da güzeldi. Çiçekleler çeşitliydi. Öceklerde toprak altında kışı geçiren yer elmaları, erikler, elmalar ve otların en kralları bulunurdu. Oralarda yemek yapılacağı zaman evden sadece; Ekmek, salça ve yağ getirilirdi. Yemeğin öteki kısımları doğadandı.  Sular ise etraftaki onlarca pınarlardan karşılanırdı.

Doğanın okunup tanınması da yöresel geleneklerin oldukça etkili olduğu görülmektedir. Zira yenen yabani otlar yörelere göre değiştiği gibi isimleri de isimleri de değişmektedir.

Yenilebilen yabani otların kullanımları genellikle ihtiyaçtan, meraklı ve becerikli kimselerin deneyip başarılı olmalarından, başka yörelerde kullanımının duyumundan yaygınlaşmaktadır. Semizotu pek bilinmezken çeşitli yayın kuruluşlarının bu bitkiyi tanıtması sonucu bu bitkiyi manavlarda bile karşılaşmamıza neden olmuştur. Anason yöremizde ta Hititler zamanında bilinen bir bitkiydi. Genellikle ekmeğe katılıyordu. Zamanla kullanımı azaldı ve unutuldu. Bunun yanında içki ve çeşitli sanayilerde kullanımı sayesinde endüstri bitkisi konumuna geçmiştir. 

Çörek otu da aynı konumdadır. Güzel çiçekli bu bitki yöremizde doğal olarak yetişmektedir. Bizler bu bitkinin tarımını yapmıyoruz. Oysa Suriye’de çörekotu tarımı yapılmakta ve çiftçisine kazandırmaktadır. Suriyelilere; “Neden çörekotu?” diye sorduğumuzda; “En güzel ve kolay gelir getiren bitki” Olduğunu söylediler. Çavdar ve yulafın yanında daha birçok bitki yöremizde doğal olarak bulunmaktadır.

Önceki yazımda bitkileri bazı kategorilere ayırıp öyle tanımamız gerektiği üzerinde durmuştum. Salata ve çiğ olarak yenilebilen bitkiler bu gruplardan birini teşkil etmektedir. Pazartesi günleri köylü pazarını ziyaret edersek bu bitkilerle karşılaşırız. Orada yakın yöre farklarını bile görmemiz mümkün olur. Bu durum bize lezzet farklarını da göstermektedir. Doğuda bu grup bitkilerin kullanım çeşitliliği oldukça zengindir.  Bu konuda da sizlere örnekleriyle bilgiler sunmaya çalışacağım.

Nar Kasabasının geniş vadi ve güneşli tepelerine ait yenilebilen yabani bitki örneklerini sizlerce paylaşacağım.

Karaoluk: Sütlü ve en yaygın bulunan türlerdendir. Bütün yörelerimiz bu bitkiyi ortak olarak tanır. Çocukların köklerini sakız gibi çiğnediklerini de söylemişlerdi. Bir nevi hindiba türüdür. Aynı türden olan Karahindibanın kullanım frekansı daha azdır. Kesildiği zaman beyaz sütü hafif acıdır. Bitkinin kökü, rizomları (Borumsu kök sapları) ve çiçekleri yenmektedir. Literatürde karaciğer temizliğinde yardımcı bitki olarak geçmesinin yanında köklerinin de kahvelere aroma takviyesi olarak kullanılmaktadır. Karaoluk olsun, karahindiba olsun çiğ olarak yenildiği gibi toplanan bu bitkiler salata yapılarak zeytinyağlı katkısıyla salatası da oldukça yöresel iddia taşımaktadır. Kır gezilerimde çerezlik olarak yediğim bitkilerdendir.

Kuşkuş ekmeği: Çoban Çantası olarak bilinen bu bitki de salatalık ve çiğ olarak yenilmektedir. Şifacılıkta Bayanların bitkisi olarak geçen kuşkuş ekmeği insanların yanında; kuşların ve ot obur hayvanların severek yerler. Bu bitkinin yerine göre baskın bir tür olması, faunayı (Hayvanlar ve böcekler) desteklemesi açısından önem arz etmektedir.

Bîkile: Acı marul, yağ marulu olarak da bilinmektedir. Bu bitki daha tam oluşmadan toplanıp yenmektedir. Sulu yerlerde bol bulunan bu bitki aynı zamanda pusula bitki grubunda da değerlendirile bilir. Pusula bitkileri doğada su aramada insanlara yardımcı olmakta ve suyun uzak olmadığını işaret etmektedir. Bitki aynı zamanda; Sütü, sarıçiçekleri şifacılıkta kullanılmaktadır.

Dede sakalı: Teke meke sakalı olarak da bilinmektedir. Bir nevi yemlik bitkisinin alt türlerindendir. Besleyici, vitamin ve mineral açısından zengin olan bu bitki uyuz otunu andıran pembe ve beyaz çiçekler açar. Sütlü bir bitkidir.
Yemlik: Aynı bitkinin başka bir türüdür. İnce kıvrımlı yaprakları vardır. Kökü de henüz tazeyken yenilebilir. Bitki Acıgöl kırsalında daha iyi bilindiğini zannediyorum. Zira yemeğini bile yaptıklarını söylemişlerdi.

Tavuk kıçı:?
Tere: Tarımı da yapılan bu bitkinin Anadolu’da doğal olarak yetiştiği bilinmektedir.  Şifacılıkta hatırı sayılan bu bitki vitamin ve mineral açısında oldukça zengin ve kendine özel tadı öne çıkmaktadır.

Roka:Erucelatince adıyla bilinen bu bitkinin bir alt türü olan ızgın (ErucaCappadocia)yöremizde endemik ve tarihimizde yağ hanelerde tohum yağı çıkartılmaktaydı.  Posaları ise sıcak suyla ısladıktan sonra hayvanlara yem olarak verilmekteydi. Hatırı sayılır bir şekilde arıcı olduğu da sonradan keşfedilmiştir. Kendine özgü acı tadı; Salatalara, mezelere katıldığı gibi çiğ olarak da yenilmektedir. Roka günümüzde marketlerde de satılmaktadır.
Hardal: Yöresel bitkilerimize bir örnek daha…  Genç dalları salata olarak yenildiği gibi tohumları da; yemek, çorba ve turşularda değerlendirilmektedir. Yöremize özel üzüm turşusuna katılması turşu suyunun beğeni ile içilmesinde özel bir aroma katmaktadır. Yeri gelmişken; Üzüm turşusu ve suyu tekrar hatırlanıp ekonomiye de kazandırılabilir. Hardal tohumları günümüzde ezilerek köfte ve etlere katılmaktadır.

Mercimelek: Madımak. Baharın ilk habercilerinden olarak kabul edilmektedir. Kültürümüzde yeri olduğu gibi yöremize mahsus PolgonumCappadocica Yöremizin adı ile anılan “Kapadokya Madımağı olarak literatürde yer almaktadır. Yemeği, çorbası ve yoğurtlu cacığı yapılmasının yanı sıra kök boya sanatında da kullanılmaktadır. Bu tür işlerde kullanıldığını bende bilmiyordum. Göz taşı ile karıştırıldığında yeşil renk veriyormuş. Şapla sarıyı, kara boya ile karıştırılınca da gri renk veriyormuş. Yöremizdeki ikonalara, halılara, kilimlere bakılınca çok enteresan ve organik boyaları kullandıklarını görüyoruz. İkonaların fotoğraflarının çekilmesindeki sakınca kullanılan boyaların bitkisel kökenli olmasında yatmaktadır. Toprak boyalar güneşten etkilenmemektedir ki, evlerin badanalarına katılmaktadır.

Tosbağilahnesi: Ispanakgiller familyasından bir bitkidir. Yaprak sarması yapılır. Doğuda kurutularak ufalanıp çorbalara katılmaktadır. Türkiye’de 10 kadar Chenepodium türü bulunmakta olup, yöremizde bu bitkinin; Iştır, tel pancarı, sirken, it üzümü ve yabani ıspanak olarak da bilinmektedir.

Çalı dibi: ?
Kuzu kulağı: Bu bitkinin yaprakları yenmekte ve marketlerde de satılmaktadır. Tadı ekşi olan bi bitki yapraklarından yemek yapıldığını ve turşulara katıldığını da duymuştum.

Ebem gömeci: Simit de denilen bu bitki yumuşak huylu ve yumuşatıcı bir bitki olarak geçmektedir. Yöremizin hemen her yerinde yetişmektedir. Yemek olarak tüketildiği gibi tomurcuklarını çocuklar çerezlik olarak yemektedir. Organik bitkisel boyalarda da kullanılmaktadır. Acıgöl kırsalında bitki araştırmalarımızda ağaç gövdesi kadar büyümüş olan ebegümeci kökü beni hayrete düşürmüştü.

Isırgan: Dızlağan olarak da bilinen bu bitki yöremizde bolca yetişmektedir. İnsan vücudu ile temasta can yakıp, deriyi kızartır ve ödem toplatır. Bu durumu içinde bulunan bir fito kimyasal yapmaktadır. Hipokrat Bazı hastalarını ısırgan tarlalarında koşturur ve vücudun içindeki toksinleri temizlemeye çalışırmış. Şifacılık geleneğinde; Yaprakları, rizomları (Kök sapları), kökü ve tohumları kullanılmaktadır. Her bitkide ve hatta her yiyecekte de ölçülü olmamız gerekir. Zira ısırganı çok yememiz mide rahatsızlıklarına neden olduğu da kayıtlarda bulunmaktadır. Yine örnek; Bir insanımız ısırgan şifalıdır diye koparıp koparıp yemiş, nefes borusu yanıp, ödem yaptığı için doğru acil servise götürülmüştü.

Son yıllarda ısırgan liflerinden atlet, mintan gibi giyecek üretilmeye de başlanmıştır.  Yöremizde; böreklere, ekmek içlerine katılarak yenildiği gibi yemeği de yapılmaktadır.
Hastere: İsmini şifacılıkta üstlendiği faydalardan alan bir bitkidir. Has kelimesi; İyisi, işe daha yarayanı, makbulü anlamına gelmektedir. Bu yüzdendir ki şifacılıkta da sıkça kullanılmaktadır. Yöremizde yaygın bir şekilde üzüm bağları ve güneşli tepelerde bulunur.

Semiz otu: Yöremizde bol olarak bulunan vadi ve sulanabilen toprakların bitkilerindendir. Etli, küçük ve fıstıki yeşil renkleriyle tanınmaktadır. Bu bitkinin yararları basın yayın yoluyla devamlı duyurulduğu için marketlerde yerini almış ve tarımı da yapılmaya başlanmıştır. Yöremizde çiğ olarak yenilebildiği gibi yoğurtlusu yapılmakta ve salatalara da katılmaktadır.

Bu liste uzar gider. Asker çiçeği, ada çayı, papatya, buğday ve arpa çimi, Kuş konmaz, kapari, Yabani naneler, cüce yoncalar, alıç, yaban gülü meyveleri v.s. Burada çiğ yenilebilen ve halkın da tanıdığı bitkileri ele almaya çalıştık. Dikenler ayrı bir kulvarda incelenmeye değer ve her birinin ayrı bir özelliği olması oldukça manidardır. Dikenler sürgünken, filiz halindeyken yenilebildiği gibi tohumları ayrı bir kullanım imkânı sunmaktadır. Kökleri yine keza geneli sütlü olduğu için kullanım yelpazeleri de geniştir. Zira aroma farkları kendisini göstermektedir. Şifacılıkta ise diken; AÇAN, hastalıkları yok eden anlamında kullanılmaktadır. Yöremizde pek çok diken türü bulunmakta ve değişik amaçlarla kullanılmaktadır. Bu konuda da nasip olursa başka bir yazımızda inceleyelim.

Bitkilerdeki sütlere gelince; Bünyesine aldığı suyun yapısını ağırlaştırarak sütümsü bir maddeye dönüştürmektedir. Suyun kısıtlı olduğu mevsimlerde kullanmakta dolayısı ile ömrünü uzatmaktadır. Yine aynı sütümsü madde; Bünyesinde bulunan organik kimyasallar sayesinde kendine zarar verecek böcek ve hayvanları kendinden uzak tutmaktadır.

Bahar her yıl geldiği gibi bu yılda koşarak gelmekte, kırlangıçlar çığlıklarla baharı her yere haykırmaktadırlar. Bizler ise bu baharı da gördüğümüze, Allah’ın verdiği nimetlere, sağlığımızın yerinde olduğuna şükredip, Allah-u Azim’i Şan’ın en büyük hediyeleri arasında bulunan doğamızın kadrini kıymetini öğrenmeye çalışıp bilmemiz ne iyidir. Sağlıcakla kalın.