DAVRANIŞLARIMIZ
“ Hocam, valla bravo, bu üniversitenin en dakik hocası sensin”
“ Hocam, maşallah, hafta sonu tatilinde bile fakülteye gidip çalışıyorsun.”
“ Hocam, sana imreniyorum valla!”
“ Öğrencilerin pek güzel, etkileyici ders anlattığını söylüyor.”
“ Şimdi öğretmen olan eski öğrencilerin seni minnet , şükran duygularıyla anıyorlardır.”
Tacir İyidemir. Yılların tıp profesörü.
Adını, verdiği derslerden değil, sağaltımdan değil, düzenlediği sempozyum ve konferanslarla duyurmuş. Bay Prof bir gün odama geldi. Çay içerken, haber verdi. Diyarbakır ile ilgili uluslararası katılımlı bir sempozyum düzenleneceğini, Bunun, Diyarbakır Valiliği ile Dicle Üniversitesi Rektörlüğü’nün ortak girişimiyle gerçekleştirileceğini açıkladı.
Kendisi de “moderatör” imiş.
Benden de bir bildiri hazırlamamı istedi.
Ala ve rana.
Günlerce düşündüm. Sıradan birşey olmamalıydı bu yazı . Sonra, oturdum bilgisayarımın başına. Coşkuyla, dökümünü yaptım düşündüklerimin. Şiirli, destansı , türkülerle bezekli bir yazı ortaya çıktı. Dicle ile Fırat’ı, kadim uygarlıklar toprağı El Cezire’yi, Diyarbekir’in bu bölgede neden, tarih boyunca öneminin hiçbir dönemde ortadan kalkmadığını coğrafya temelinde anlattım. Bay İyidemir’in vermiş olduğu elektronik posta adresine ilettim. Karşılığı geldi.
“ Bu kadar olur yani. Sempozyumun en etkileyici bildirisi budur bence. Ötesi yok. Eline sağlık. Bildiriler kitabına konulacak bu yazın. Rektör Hanım adına, Vali Bey adına teşekkür ediyorum.”
Aradan zaman geçti. Bay İyidemir’den ses yok. Bir şeyler dönüyor ama, ne!
Sonra, arkadaşlar haber verdiler. Sempozyum programı basılmış, dağıtımı başlamış.
“ Benim de bildirim var!” dedim, öğünçle.
Çantasından programı çıkardı bir arkadaş. İnceledi. Adımın olmadığını söyledi.
Baktım izlence çizelgesine.Doğru. Gerçekten yok.
O an gözümde canlandı, bay tıp profesörünün övgüleri..
Sempozyum Düzenleme Kurulu, Bilim Danışma Kurulu…
Adlarını taradım bay, bayan bilim insanlarının.
Anladım, geçmişte tartıştığımız, beni hiç sevmeyen kişiler var. Olabilir.
Demişlerdir ki: “Bu adamın bildirisi olursa, biz çekiliriz kurullardan.”
O da karşı koyamamıştır elbette. Savunmak için yürek ister.Herkes ağırlığını koyamaz.
Bu sempozyuma katılmakla benim bir kazancım var mı? Yok.
Yitirdiğim bir şey olacak mı katılmamakla; hayır.
Bir gün, fakülteme gelmiş, merdiven başında karşılaştık bay İyidemir’le.
Elini uzattı, “Nasılsın?” diyerek. Yanıt vermedim, ağzım kapalı, demek istedim.
“ Anladım!” dedi sırıtarak.
Anadolu üniversitelerinin taşralılıktan çıkamayışının nedenleri anlaşılıyor, değil mi?