LİSEDEN EDEBİ BİR ANI
Dr Emrullah Güney
İğde ağaçları salkım salkım çiçekteydi.Doğanın en güzel parfümü. Hava çiçek kokularıyla yüklü.
Kanımız kaynıyordu.
Dersler artık bitsin istiyorduk. Taa ekim başından beri süren ,zaman zaman bunaltıya varan dersler...Her hocanın ayrı bir huysuzluğu, kaprisi var. Sevdiğimiz öğretmenlere diyecek sözüm yok.
Ders çalışmada kızlar daha başarılı; bizden ilerdeler.
Zübeyde Doğru...Matematikte, fizikte, kimyada, biyolojide hep önde. Sınavlarda en iyi notu alıyor. Fakat başarılı öğrencinin doğal bir hakkı gibi görünen şımarma, kendini öğme onda yok. Alabildiğine alçak gönüllü. Herkese de yardım ediyor.
'' Fitnat,'' diyorum. '' Biyolojiyi seviyorsun. Tıp Fakültesine girer iyi bir hekime olursun.''
Bir anda Edebiyat Öğretmeni Kemal Abbas Altunkaş'ı karşımızda buluyoruz. Önce sert sert bana bakıyor. Sonra gülümsüyor. Yeleğinin cebindeki saati okşayarak konuşuyor.
'' Zübeyde'ye bilerek mi Fitnat dedin, yoksa tesadüfen mi?'' diyor.
'' Bilerek,'' diyorum.
'' Manasını biliyor musun ?''
'' Evet. Zeka demek.''
'' Aferin yahu, aferin! Sen alakalısın, Divan Edebiyatını sevmeğe başlamışsın.''
Zübeyde'ye bakıyorum. Yüzü pembeleşmiş. Utangaç. Öğülmeyi sevmiyor.
Kemal Abbas Bey gözlerini kıstı, Oylu Dağı'na doğru bakarak okumağa başladı.
'' Güller kızarır şerm ile ol gonce gülünce,
Sümbül ham olur reşk ile kakül bükülünce.
Ankaa dahi olursa düşer pençe-i aşka,
Sayd-i dile şehbaz nigahın süzülünce.
Ol gonce-i ne-şküfte olur gül gibi, handan,
Şebnem gibi reşk-i dil-i şeyda dökülünce.
Can vermek ise kasdın eğer aşk ile fitnat,
Hak-i der-i dildardan ayrılma ölünce.''
'' Bu şiir Fitnat Hanım'ın,'' diyorum.
'' Sana bir vazife tevdi ediyorum. Fitnat Hanım'ı bul, öğren. Haşmet ile, Koca Ragıp Paşa ile münasebetlerini izah et. Evvela zor gelir, fakat bir lügat ,kamus yardımıyla okur anlarsın ve hiç unutmazsın. ''
..............
Arkadaşımız Zübeyde ile bir söyleşiyi dinleyen edebiyat öğretmeninin bize verdiği ödev bu. Bunu gerçekleştirince not almayacağım, sınıf geçmeme bir yararı olmayacak.
Divan Edebiyatının pek ender şairelerinden biri olan Fitnat Hanım'ın özyaşam öyküsünü araştırmaya severek, isteyerek başladım. Dersler eski sıkılığından uzaktı artık. Vakit de vardı. Ne ki, Kütüphanede başvuru kaynağı kitap sayısı pek azdı. 1930'lu yıllarda Cumhuriyet'in çıkardığı Hayat Ansiklopedisi'nde kısa bir açıklama vardı. Yeni Hayat Ansiklopedisi de yeterli bilgi vermiyordu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde öğrenci olan bir tanıdığımda acaba kitap var mıydı ? Okulunu bitirmek üzereydi ,bir yıl ara vermişti, ve o sırada köydeydi. Bavulunu açtı, aradığım kitabı buldu. Ayrıca bir dergideki makaleyi de okumamı istedi. Bir lise öğrencisinin Şaire Fitnat Hanım'la ilgilenmesine şaşırdığını söyledi. Anlattım; edebiyat öğretmenimiz Altunkaş da aynı fakülteden mezun olmuştu...
..................
Nereden nereye ?
Sınıf arkadaşıma, bir söyleşide Zübeyde adının yerine mahlas gibi Fitnat demem ve bunu Kemal Abbas Bey'in duyması nasıl bir gelişmeye yol açmıştı ?
Zübeyde arkadaşım liseden sonra nereye gitti? Eğitim Enstitüsü Matematik Bölümü'nden mezun olduğunu ve yıllarca liselerde, öğretmen okullarında başarıyla görev yaptığını duymuştum. Şimdilerde emekli olmalı...
.........................
* Padişah 3.Osman Dönemi. Zübeyde , 1748'de şeyhülislam olan musikişinas ve şair Esad Efendi'nin kızıdır. Derviş adında sıradan biriyle evlendirildi. Fakat mutsuzdu. Çünkü kocası edebiyattan anlamaz, şiir sevmez, musikiden hoşlanmazmış. Zübeyde Hanım ince ruhlu, zarif ve güzeller güzeli bir hatun imiş. Koca Ragıp Paşa (Defterdar, Reis -ül- Küttab, Vezir, Sadrazam ) ve onun kitaplık görevlisi şair Haşmet ile oldukça gizemli ilişkileri olmuş. Edebi nükteler, fıkralar, şakalaşmalar. Fitnat Hanım 1870 yılında bu dünyadan göçmüş...Rahmetle anıyoruz Divan Edebiyatının güzel, zarif şairesini.