Umut
Umut hayata tutunduğumuz dal gibidir. Her şeyimizi kaybetsek bile bizi hayatta tutan inancımız ve umutlarımızı kaybetmemeliyiz. Umudunu kaybeden kişi ise her şeyi kaybetmiş demektir. Bu durum eski bir doğu hikayesinde şöyle anlatılır "Bir düzlükte karşısına öfkeli bir hayvan çıkan yolcu, kurumuş bir kuyunun içine girer, ama aşağıya baktığında kuyunun dibinde ağzını açmış kendisini yutmaya hazırlanan bir ejderha görür. Talihsiz adam öfkeli hayvan tarafından öldürülmek korkusuyla ne kuyudan dışarı çıkabildiğinden, ne de ejderha tarafından yenilmek korkusu nedeniyle kuyunun dibine inebildiğinden, kuyunun içindeki çatlaktaki bir dalı yakalar ve ona tutunur. Ellerinde gitgide güç kalmamakta, o da az sonra kendisini yukarda ve aşağıda bekleyen ölüme boyun eğmek zorunda olacağını düşünmekte ama yine de dala sıkı sıkıya tutunmaya devam etmektedir. Derken 2 fare görür. Bir siyah bir beyaz fare... Fareler sürekli olarak onun tuttuğu dalın üzerinde gezinmekte ve dalı kemirmektedirler. Az sonra dal kopacak ve adam ejderhanın ağzının içine düşecektir. Yolcu bunu görür ve ölümden kurtuluş olmadığını anlar. Dala tutunmaya devam etmekte, ama aynı zamanda etrafına da bakınmaktadır. Dalın yapraklarında birkaç damla bal görür. Bal damlalarına diliyle uzanır ve onları yalamayı başlar. 
İnsanın durumu tıpkı bu hikayeye benzer. Hikayede anlatılan öfkeli hayvan ve ejderha ölümü, kuyu bu dünyayı, bal mutluluk ve zevkleri, fareler akıp giden zamanı, tutunduğu dal ise umutlarımızı simgeler.
Hayatta ne kadar ileri gideceğinize zihninizi sürekli beslediğiniz düşüncelerle biz karar veririz. kendinize inandığınız zaman mümkün olabileceğinizi sandığınızdan çok daha fazlasını başarabilirsiniz. İnancınızı kaybetmediğiniz sürece her şey mümkündür.
1950 yılında Harvard’da Dr. Curt Richter Fareler üzerinde yaptığı deneyde hem evcilleştirilmiş hemde vahşi fareleri pes etmeden önce ne kadar yüzmeye çalışarak hayatta kalabileceklerini sınamak için bir su havuzuna yerleştirdi. Evcilleştirilmiş hayvanlar ile vahşi hayvanlar arasındaki fark oldukça şaşırtıcıydı. Evcilleştirilmiş fareler ortalama kırk ile atmış saat yüzebiliyor iken vahşi fareler ortalama 15 dakika kadar dayanıyor sonra pes ederek ölüyorlardı. Farelerin cinsleri aynıydı tek fark bir kısmının evcilleştirilmiş olmalarıydı. Araştırmacılar bu farkın fiziksel olmaktan çok psikolojik olduğu sonucunu çıkardılar. vahşi fareler fiziksel olarak değil zihinsel olarak çökmüşlerdi. Aynı cins farelerle yapılan daha sonraki deneylerde farklı bir şey denediler. Onları suya koydular ancak zihinsel çöküntü yaşadıkları andan hemen önce araştırmacılar onları sudan çıkardılar, bir süre beklettiler. kuruttular, birkaç dakika dinlenmelerine izin verdiler. Sonra ikinci tur için tekrar suyun içine bıraktılar. bu sefer tıpkı evcil hayvanlar gibi kırk ile atmış saat dayandılar. Deneyden şu sonuç çıkarıldı on beş dakikada pes eden hayvanlar tekrar kurtarılacaklarını umut ettikleri için dayanma güçleri artı. Vücutlarını daha önce imkansız olarak düşündükleri şey için zorlarabildiler. Öncesin on beş dakikada umutlarını yitiriyorlardı. Umudumuzu yitirdiğimizde içten içe ölürüz ve kesin ölüm gerçekleşir. Yapabileceğinize inanmıyorsanız yapamazsınız. yapabileceğinize inanıyorsanız herşey mümkündür. Bu sebeple asla umudumuzu kaybetmemeliyiz.
Demem o ki; Umutlarımıza kulak vermeli ve onun yaşam dümenimizi tutmasına izin vermeliyiz. Çünkü herkes ve herşey boşver, vazgeç dediğinde o asla pes etme vazgeçme diyecektir.