Sis
Bulanmayan sular durulamaz, bulutlanmayan gökyüzü yağmur yağdıramazdı..
Sonuçlar için sebeplere ihtiyaç vardı aslında, bulunmak için kaybolmak gibi. Zamanla yolculuklar ulaşmak için değilde yolda olmak için var olmaya başladı, düşünebileceği kendine yürüyebileceği yerleri keşfetmek için ancak gerçekten yola çıkmaya başlaması gerekti. Eylemler, düşlerin sınırlarına takıldı hareketler sınırlandı ve yollar kısaldı. Hareketler zihinde gerçekleşirken cesur hikayeler kabuslara döndü. Sabahları düş gördüğünü sandı, düşler hoşuna gider gibi oldu sonra düş kapanlarına takıldı hissler. Kapanlar düşlerin değil de kabusların önüne geçmek içindi de nereden yakalar oldu düşleri.
Gördüklerini dünyaya mâl ederken, var olduğuna inandıklarını kapı dışarı tutmaya çalışırdı oysa sis gibi yayılanlar kapılardan sızmaktan hiç zorlanmazdı. Gerçeğe örtü kötülüğe yatak olmaya başlayan sis, nasıl duracağını biliyor muydu? Yalnızca sis olmak ise varlığı görülenin değiştirdiği amacın kötülüğü nereden bilecekti ki durmayı. Sis sokaklarda evlerde baykuşların çığlıkları ile şehirleri kaplarken güneşin doğacağını umut edenler, yükselmedikçe sisin ortadan kalkmayacağını biliyorlar mıdır? Peki hangisi yükselmektir, merkeze giden mi merkezden kaçan mı?
Sorulmayan soruların cevaplarını bulmak için acele etmeyenlerin yolculukların da şoför olmayı bırakanlara selam olsun..