Uç Küçük Asteroit
Düşerken yanar yanarken de parlar.
Umarsızca uzayda süzülen asteroitler atmosferle tanışana kadar huzurla olduğunu düşündüğümüz şekilde devam ederler süzülmeye. Atmosferle karşılaşmak yeni bir deneyimdir. Deneyimlerin en acılısı belkide. Yaşamın daha öncesinde olup olmadığını bilemeyiz. Göktaşı nasıl karar vermiştir ki atmosferle buluşmaya. Belki de yolu en çok buna uygundur. İnsanın bedenine kavuşması gibi ya da hissetmeye başlaması gibi. Bazılarının kayması uzun sürer bazılarının da bir anlıktır yalnızca parlaması. Ateşi içindedir kabuğun, kabuk ise içini göstermeyecek kadar sertleşmiştir. Parlamanın başka ruhlara umudu hatırlattığı dileklere rehber olduğu düşünülürse birinin bitmesinin diğerinin kaynağı olduğu düşünülebilir. Fakat yanmak nedir? Form değiştirmenin hangi hallidir. Ruh beden ile buluştuktan sonra parlamış mıdır? Göktaşları değerlerini süzülüşlerini tamamladıktan sonra da sürdürürler. Artık kendilerine çokta ait olmadıkları yerlerde bazen de evim dedikleri yerlerde. İlk kopuşun nerden olduğuna göre ayırlıklar, kopuşlar, terk edişler ya da kavuşmalar olarak değerlendirilebilir. Alınan form ne olursa olsun alınması gerekendir. Dönülen yer neresi olursa olsun ait olduğun yerdir. Var olan durum ne olursa olsun olması gerekendir. Peki her zaman olması gereken oluyorsa değişim yaşandığında olması gerekenin dışına mı çıkılır?
Muhtemelen doğru olduğunu kanıtlamak gibi bir çabamın olmadığını sizlerinde anlayacağı cevabım o zaman da olması gereken değişim olduğudur. Zaman düzleminin basit düzeyde iki boyutlu olduğunu düşünmek rahatlatıcı olabilir fakat astrofiziğinde söylediği gibi gerçek bunun çok dışındadır. Gerçeklik ise algıladığımız kadardır.
Düşerken, süzülürken de parlar düşünce de yanar ta ki formunu bulana dek.